KİPTAŞ’IN GENEL MÜDÜRÜ İSMET YILDIRIM
Röportaj : Rizeliler Dergisi (Aralık 2012)
Kiptaş’ta üstlendiği görevi 13 yıldır başarılı bir şekilde sürdüren İsmet Yıldırım’ı yoğun çalışma temposu içerisinde ziyaret ettik. Rize ile ilgili keyifle anılarını paylaşan İsmet Yıldırım’a bizde merak ettiğimiz soruları yönelttik.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Biz aslen Çayeli Büyükköy’deniz. Dedem Bolşevik İhtilali’nden önce Rusya’da iş yapan bir tüccardı. Hem Moskova’da hem de Batum’da iş yapıyordu. Erzurum, Rize, Trabzon üçgeninde Batum Moskava Bolşevik İhtilali olunca kendini Rize’ye atmış. Rize’de bakmış hiçbir şey yok. Ticaret yok, çay yok… Oradan Bayburt’a geçmiş. Ailesini alıp, daha çok toprağı olan Bayburt’a gitmiş, 1000 dönüm yer almış ve bir Ermeni köyünü Müslüman köyü yapıp, kiliseyi de camiye çevirim oraya yerleşmiş. Sonra babamlar 1928 yılında İstanbul’a gelmişler ve burada kalmışlar. Ben de İstanbul’da doğdum büyüdüm.
Rize’ye ilk gidişinizi hatırlıyor musunuz? Neler yaşadınız?
Rize’ye ilk kez beş yaşında gittim. O zaman gemilerle gidiliyordu. Gemide aşçı olan bir akrabamla birlikte gittim. O gemi yolculuğunu hatırlıyorum. Tam 1 hafta sürdü. O zaman Rize’de liman olmadığı için dışarıdan filikalar geldi. Onlarla bizi Liman Lokantası’nın yanına getirdiler. Hava da biraz kapalıydı. Korktuğumu hatırlıyorum. Liman Lokantası’na gittiğimizde insanların bağırdığını duydum. “Hamsi vurdu karaya” diye bağırıyorlardı. O tabiri ilk kez duymuştum ve ne anlama geldiğini yengeme sordum. “Hamsi karaya kadar geldi, işte bu demek” dedi. Tahta kasaları bir atıyorlardı çektiklerinde ağzına kadar hamsi doluydu. Ben onu yaşadım. Derede yüzdüğümü hatırlıyorum. O zaman derelerin suyu daha bir gürdü. Gece suyun sesinden uyuyamazdık.
Rize ile ilgili çok güzel anılar var zihninizde. Karadenizlilere söylemek istedikler nelerdir?
Karadeniz insanı onurludur, gururludur, ekmeğini taştan çıkartır. Her Karadeniz insanı için bunları söyleyebilirim. Bunu milliyetçilikle ilgili söylemiyorum. Oranın coğrafyasıyla ilgili. Denizden sonra birden dik bir yamaçlar başlıyor. İşte o dik yamaçlar insana öyle bir karakter kazandırmış. İnsan kendi doğduğu veya aslının olduğu yeri mutlaka tanımalı. Çünkü kendisi de mutlaka o genlerden taşıyor. Rizeli hemşehrilerime senede bir kez Rize’ye gitmelerini tavsiye ediyorum. Çocuklarına Rize’yi göstersinler. Karadeniz’e sahip çıkmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Rize dışında biraz da şu andaki görevinizden bahsedelim. İnşaat sektörünü neden seçtiniz?
Ailemiz hep inşaatla yapıyordu. Bende inşaat işiyle uğraşmaya başladım. İnşaat sektörünü seçmemde ailemin de etkisi vardır ama ben tıp okumak istiyordum. İkinci sene bir daha girdim. Kazandım ama iki sene okuduğum için gitmedim. Hayata atılmak istedim. Eğitim insana her şeyi kazandırmıyor. Sosyal hayat, iş hayatı insana daha çok şey katıyor.
Kiptaş’taki görevinize ne zaman başladınız?
99 yılında bir davet üzerine Kiptaş’taki görevime başladım ve o tarihten itibaren burada hizmet veriyorum.
İstanbul’da depreme dayanıklı olmayan birçok bina var. Nerede yanlış yapıldı?
İstanbul zamanında 2. Derece deprem kuşağı olarak derecelendirilmiş. Maalesef 99 depreminden sonra anlaşıldı ki 1. derecede deprem bölgesiymiş. Buna göre önlem alınması bir yerken 99 depremi öncesi yapılan tüm binalar 1. Derece deprem kuşağında olduğu hesaba katılmadığı için hepsinde bir arıza var. Birinci olarak bilim adamları burada yanlış yaptılar. İkinci olarak; Türkiye’nin çok hızlı göç alması ve sanayileşmenin İstanbul’da yoğunlaşması dolayısıyla devletin planlamasını yapamaması. O zaman belediyelerle yerelleşme mantığı yoktu. Bunlar yetmişli seksenli yıllardı. Kargaşa ve gürültü vardı. Maalesef İstanbul’a bir vizyon verilemedi. 1980 ihtilalinden sonra rahmetli Özal’ın gelmesiyle belediyelerde devrim yapıldı. Ondan sonra İstanbul ve diğer şehirler kendine gelmeye başladı. İş yerelleşince yerel hizmetleri hem halk daha iyi kontrol etti hem de yöneticiler halkla daha içi içe olduğu için, hesap vereceğim endişesiyle, daha iyi çalışmaya başladılar. Çalışamayanlar da bir daha seçilemedi. Tayyip beyin gelmesiyle de belediyecilikte devrim yaşandı. Şu anda da tüm Türkiye’de devam ediyor. Artık insanlar zenginleşmeye başladı. Daha güzel konutlarda yaşamak istiyorlar. Bu sistemde kendini yinelemeye başladı.
Kentsel dönüşümün İstanbul’a maliyeti nedir?
Tam hesaplamadım ama 30- 40 milyar dolar olsa İstanbul’un bu kötü yapılaşması düzelir bence. Devletin ayıracağı 20 milyon dolarla bu iş daha hızlı olur. Böylece daha iyi bir İstanbul olur diye düşünüyorum. İstanbul 15 milyonluk bir şehir. Bu şehrin altyapısı da yoktu. Altyapılar hep yenilendi. 20 senedir suyundan kanalizasyonundan tutun da sosyal hizmetlerine kadar birçok problem var. İstanbul bir mikroorganizma. İstanbul bir dünya kenti. Bir sene evvel gelenler aynı İstanbul’u göremiyorlar. Biz içinde yaşadığımız için fark etmiyoruz ama İstanbul çok hızlı gelişiyor. Başbakanımız yeşili de insanlara öğretti. İnsanlar ağaç dikmesini bilmiyordu, çiçek yetiştirmesini bilmiyordu. Şimdi İstanbul’da kimse laleleri koparmıyor. Yavaş yavaş oturuyor. İstanbul bir Paris gibi New York gibi şehir haline geliyor. Zaten oralardan da temiz. Birde binalarımız dönüşürse İstanbul’u tutamazsınız.
Yerinde kentsel dönüşüm projesinin önemi nedir?
Bizim ana fikrimiz dönüşümü olduğu yerde yapmak. İnsanlar kırk senedir olduğu yerde yaşamak istiyorlar. Arkadaşlıkları orada, acısı orda tatlısı orada… O insanları 20 kilometre uzağa taşımak olmaz. İnsan fıtratına aykırı. Biz yaptığım işlerde yerinde dönüşüm yapıyoruz ama bazı insanlar dairesini satıp başka yerde de oturmak isterse onlara bu imkanı da sağlıyoruz.
Cerrahpaşa gibi büyük hastanelerin şehir dışına taşınması söz konusu mu?
İstanbul’un her ilçesi büyük bir kent gibi. Her yere ulaşım var. Örneğin İkitelli’ye metro gidiyor. 500 dönüm bir arazi lazımsa, orada da arazi varsa bunu yaparsınız. Bunun için insanları oraya nasıl taşırız diye düşünürsünüz. Şehrin içinde özel hastaneler de mevcut devlet hastaneleri de. Taşınması muhtemel hastaneler de ihtisas hastaneleridir.
Olası bir depremde çadır kurulacak alanları kim belirliyor?
Bunların hepsini büyük şehir belediyesi belirliyor. Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) var. Yeni bir afet koordinasyon merkezi yapılıyor. Onunla beraber, planlı bir şekilde bu yerler tespit edilmiş durumda. İstanbul Belediyesi buna hazırlıklıdır.
Peki İstanbul’daki kentsel dönüşüm için ne kadar zamana ihtiyaç var?
Bu bir dönüşüm. Çok kısa zamanda gerçekleşeceğini düşünmek yanlış olur. Bana göre İstanbul’daki dönüşüm 30-40 sene devam eder. Ama tabi ki 10 yıl bu işe ehemmiyet verildiği taktir de kendini gösterir. Ondan sonra daha az iş kalır. Deprem riski dolayısıyla kamu binalarının yüzde 90’ı tamamlandı. Bütün okullar ve devlet binaları güvenilir. Hastaneler de keza aynı şekilde. Depremde en önemlisi kamu binalarının ayakta kalmasıdır. Allah korusun ama İstanbul depremde hazırlıklı diyebiliriz.